Altı Gün Yedi Gece

Robin Monroe, New York merkezli bir dergi editörü ve aslında oldukça kaba olan pilot Quinn Harris’in hikayesini anlatan bu filmde, iki karakterin hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. Gizemli bir Güney Denizi adasına çakılan uçaktan sağ kurtulan ikili, ilk başlarda birbirlerine tahammül bile edemezken, hayatta kalabilmek için karşılıklı hoşnutsuzluklarını bir kenara bırakmak zorunda kalıyorlar. Film boyunca ikilinin sürekli çatışmasına, zaman zaman mizahi anlar eşlik ediyor, bu da filme tatlı bir hafiflik katıyor. Monroe ve Harris, bir taraftan hayatta kalma çabalarıyla uğraşırken, bir taraftan da birbirlerine olan duygularıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Hikaye, sıradan bir hayatta kalma filmi olmanın ötesine geçerek, hoş bir romantik hikayeye dönüşüyor. Robin Monroe’nun New York’un hızlı ve rekabetçi hayatından, el değmemiş bir adada hayatta kalma mücadelesine geçişini izlerken, yaşadığı değişimi ve bunun getirdiği zorlukları hissedebiliyoruz. Quinn Harris’nin ise soğuk demir yüzünün altında yatan kırılganlığı ve neşeli ruhu, izleyiciye zamanla daha fazla gösteriliyor. Film, karakterlerin hayatta kalmak ve birbirlerine karşı hislerini anlamlandırmak için verdiği mücadelenin gerçekçi ve dokunaklı bir portresini çiziyor. Bu süreçte hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyan bu iki kişi, birlikte daha fazla vakit geçirdikçe birbirlerini anlamaya ve saygı duymaya başlıyorlar. İki tamamen farklı karakterin, zorlu şartlar altında birlikte hayatta kalma mücadelesi, izleyicinin düşündüğünden daha fazla hissiyatla karşı karşıya kalmasına sebep oluyor.