Tolstoy'un başyapıtlarından biri olan Anna Karenina, Anna (Sophie Marceau) üzerine odaklanıyor. Marceau'nun canlandırdığı Anna, bir eş ve anne. Ancak hayatı, karizmatik Kont Vronsky (Sean Bean) ile yaşadığı ilişki nedeniyle başüstüne gelir. Film, bu karmaşık aşk üçgenini merkeze alıyor.
Filmde, Anna'nın hem ailesine olan bağlılığı hem de Vronsky'ye olan aşkı arasında sıkışmışlığına tanıklık ediyoruz. Vronsky, Anna'nın içindeki tutkuları harekete geçirerek hayatının rutinini darmadağın ediyor. Bu durum, Anna'da büyük bir iç çatışma oluşturuyor. Ancak Marceau'nun etkileyici performansı sayesinde Anna'nın bu karmaşık duygusal durumuna empati kurmak zor olmuyor.
Sean Bean'in Kont Vronsky olarak gösterdiği performans da bir o kadar etkileyici ve yerinde. Karakterinindeki tüm gizemi ve çekiciliği mükemmel bir şekilde izleyiciye aktarıyor. Bean, Kont Vronsky ile Anna arasındaki tutkulu aşk hikayesini başarıyla canlandırıyor.
Sonuç olarak, Tolstoy'un bu ölümsüz eserine dayanarak oluşturulan film, başarılı oyunculukları ve etkileyici hikayesiyle dikkat çekiyor. Anna'nın içinde bulunduğu çıkmaz, izleyiciyi derinden etkileyerek, hayat ve aşk hakkında düşündürmekten geri kalmıyor. Evlilik, sadakat ve tutku üzerine yapılmış bu sinematik yorum, izleyiciyi hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor.
