"The American Dream" ya da Türkçe'deki ismiyle "Amerikan Rüyası", belgesiz bir grup işçinin yaşadığı bir kabusa dönüşüyor. Zengin bir çift tarafından kiralanmış olan bu işçiler, en büyük kazançlarını elde edecekleri bir iş hayal ederken, durum hiç beklemedikleri bir şekilde korkunç bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor.
Kültürel çarpışmaların ve mülteci deneyimlerinin ele alındığı bu film, Amerikan Rüyası'nın peşinde koşan milyonlarca kişinin bazen ne kadar acımasız ve tehlikeli olabileceğini, ne tür zorluklarla karşılaşılabileceğini yansıtıyor. Zengin çiftin görkemli eviden göründüğü gibi mükemmel olmadığını keşfeden bu işçi grubu, beklenmedik talihsizliklerle yüzleşmek zorunda kalıyor.
Film, eşitsizliklerin, ayrımcılığın ve hayatta kalma mücadelesinin gündelik yaşamımızda nasıl bir rol oynadığını gözler önüne seriyor. Kazanç peşinde koşarken hayatta kalmak için savaşmanın gerçekliğini ortaya koyuyor ve Amerikan Rüyası'nın genellikle olduğu kadar parlak olmadığını gösteriyor. Bu, sıradan bir hikaye değil - bu, günlük hayatta yaşananların, Amerikan toplumunun altında yatan karanlık gerçeklerin gözler önüne serildiği bir hikaye. Bu film, Amerikan Rüyası'na ulaşma arzusunun neye mal olabileceğini gösteriyor.
