Genç bir adam, şiddete karşı yemin etmiş bir şekilde gizemli olayların yaşandığı bir buz fabrikasında iş yapmaktadır. Bu fabrikada, işleri komplike bir hale getirecek, adeta bir puslu camın ardından bakılan bir gizemle karşı karşıya kalırız: Adamın kuzenlerinin esrarengiz bir şekilde ortadan yok olmaları. Bir sinema seyircisi olarak, bu belirsiz ve gizemli olaylar zincirinin hafızalarda derin izler bıraktığına şahit oluyoruz.
Bu sinemasal atmosfer içinde, genç adamın şiddete karşı olan yeminini sorgulamaya başladığını görüyoruz. Kuzenlerinin yok oluşu karşısında sessiz kalmak mı, yoksa şiddete başvurarak belki de yeminini bozmak mı gerekiyor? İşte film boyunca izleyicinin de birlikte düşünmeye zorlandığı, çıkmaza sürükleyen bu ikilem...
Buz fabrikası, gizemli bir haliyle izleyicinin merakını kamçılıyor ve olayların geçtiği mekan olarak hikayeyi besliyor. Gizemli olaylar, genç adamın iç dünyasının en karanlık köşelerine ışık tutuyor ve belki de en fark edilmez özelliklerini dışa vurmasını sağlıyor. Bu nedenle, genç adamın karakter gelişimini izlemek de oldukça tatmin edici.
Sonuç olarak, bu film, genç adamın kişiliğinde yansıttığı duruşu ve karşılaştığı zorluklarla birleşen yoğun hikaye akışıyla sarsıcı bir deneyim sunuyor. Bu karmaşık durumun açığa çıkmasıyla birlikte, sinema izleyicisi olarak gerçekten düşündürücü, karmaşık ve ayrıntılı bir hikayeye tanık oluyoruz.
