II. Dünya Savaşı sırasında bir Alman esir kampından kaçmaya çalışırken iki Amerikalı'nın öldürüldüğü bir sahneyle hikayemiz başlıyor. Kampın gizli siyah pazarının perde arkasında ise J.J. Sefton adında bir Amerikalı bulunuyor. Kendisi, tüm olumsuz koşullara rağmen hayatta kalmayı ve bir şekilde kar elde etmeyi başaran biri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak durum hiç de göründüğü gibi değil. Çünkü Amerikalıların yaşamını yitirmesi sonrasında Sefton, suçlu olabileceği şüphesiyle dikkatleri üzerine çekiyor.
Herkesin onu bir hain olarak gördüğü bu dönemde, Sefton'un aslında bir muhbir olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Ancak bu durum, diğer esirlerin ona olan güvenini ve kamp içindeki konumunu doğrudan etkiliyor. İzleyici olarak biz de Sefton'un kim olduğunu ve aslında ne olduğunu merak ediyoruz. Bu süreçte onunla birlikte yaşadığımız gerilim dolu anlar, filmi sürükleyici kılan en önemli etmenlerden biri oluyor.
Son tahlilde, film, savaşın en karanlık dönemlerinde bile hayatta kalmanın ve kendi çıkarlarımızı korumanın ne denli acımasız bir yol olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, insanların birbirlerine olan güvenini sorgulatan ve ihanetin ne denli yıkıcı olabileceğini gözler önüne seren bir savaş dramasıdır.
