1930'ların Los Angeles'ında, bir aldatmayı ortaya çıkarmak için tutulan özel bir dedektif olan karakterimizin hikayesine odaklanıyor filmimiz. Kendini baş döndürücü bir aldatmaca, yozlaşma ve cinayet ağı içinde buluyor. Bu gizemli ve karmaşık hikaye, sinemanın klasik dedektif öykülerine bir saygı duruşu niteliğinde.
Dedektifimizin karşısına çıkan her karakter, deyim yerindeyse bir matruşka bebek misali, yeni bir sırrı, yeni bir sorunu da beraberinde getiriyor. Bize ise bu puslu yolculuğu izleyerek, belki de en çok da kendimize dair bir şeyler öğrenmek kalıyor.
Film, izleyicisine 1930'ların Los Angeles'ını adeta yaşatıyor. Sokakları, insanları, arabaları, kıyafetler hatta konuşmaları bile dönemin atmosferini birebir yansıtıyor. Bu bağlamda dikkat çeken bir diğer detay ise, hem hikayenin karmaşıklığını hem de o dönemin çalkantılı sosyal yapısını başarıyla yansıtan senaryo.
Öte yandan, izleyicisini tam anlamıyla içine çeken, nefes kesen bir gerilim ve aksiyon da sunuyor film. Bir yanda aldatmacalarla, yozlaşmışlıkla dolu bir dünyada hakikati bulmaya çalışan bir dedektif, diğer yanda ölümcül sonuçları olan bir cinayetler silsilesi...
Kısacası, bu film aldatma, yozlaşma ve cinayetle örülü karmaşık bir hikaye arayanlar için bulunmaz bir fırsat sunuyor. 1930'ların Los Angeles'ına adım atmak, bu dönemin tozlu sokaklarında dolaşmak ve karanlık hikayeler arasında kaybolmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir yapım olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
