1912 yılında, Londra'nın gri ve puslu sokaklarında geçen film, genç bir işçi annenin kadınların oy kullanma hakkını destekleyen radikal bir siyasi aktivist olmasını konu alıyor. Bu genç kadın, dünya tarihindeki en önemli değişimlerden birine öncülük ediyor ve bunu başarmak için şiddeti bile göze alıyor. Filmde önemli bir tarihsel döneme ışık tutulmasının yanı sıra, kahramanın yaşadığı kişisel dönüşüm de takdire şayandır.
Kadının bu hikayesini merkezine alarak feminizm ve eşitlik hareketlerini konu alan film, kadınların oy hakkı uğruna verdikleri mücadeleyi ve bu durumun yarattığı toplumsal dönüşümü efektif bir biçimde ele alıyor. O dönemdeki erkek egemen toplumda bir kadının nasıl 'haklarını' aradığını, ezilenin sesi olmayı ve bu uğurda neleri göze aldığını anlatıyor.
Başrol oyuncusu, genç işçi annenin içinde bulunduğu durumu ilmek ilmek işliyor. Oyuncunun performansı ve duygusal derinliği, gerçek bir hayat hikayesinin drama ve gerilimle harmanlanmış bir şekilde anlatılıyor. Hikayenin çekirdeğinde ise, baş karakterin değişim yolculuğu ve içinde bulunduğu siyasi mücadele var.
Bu film, feminist hareketin tarihini ve kadınların oy hakkı mücadelesini anlatan büyüleyici bir hikaye. Ancak sadece bu değil, aynı zamanda bir dönemi resmetme cesareti ve başarısı da gösteriyor. Bir yandan da şiddeti bir direniş aracı olarak kullanan bir kadının hikayesini anlatırken, insanın içindeki değişim kapasitesini ve dönüşümün gücünü de gözler önüne seriyor. Türler arası bir geçiş yaparak dönemin sosyal ve politik atmosferini de başarıyla yansıtıyor. Bu film, her sinema severin mutlaka izlemesi gereken, dram ve aksiyonun harmanlandığı, tarihsel bir başyapıt.
