Genç bir adamın hayatını borç batağına sürüklediği ve bu durum karşısında kendi hırslarına yenik düşerek korkunç bir çözüm yolu bulduğu bir filmi izledim. Kendisini bu talihsiz durumdan kurtarabilmek için canı pahasına, kendi annesine bir suikast düzenlemeye karar veriyor. Onun zihninde tek bir amaç var; annesinin üzerine yaptırılmış olan hayat sigortasını tahsil etmek.
Bu hikaye, insanoğlunun hayatta kalma ve var olma hırsının ne denli ileri gidebileceğini gösteriyor. Yönetmen, ana karakterin düştüğü çaresizliği, ahlaki ve etik düşüşünü izleyiciye son derece gerçekçi ve etkileyici bir şekilde aktarıyor. Üstelik evladın 'şeytani' annesine karşı giriştiği bu mücadeleyi anlatırken, seyirciyi derin bir etik sorgulamaya davet ediyor. Film, kendimize sorduğumuz, “Acaba en derin çaresizliklerimizde biz de mi hatalı kararlar alırdık?” sorusunun cevabını aratırken, etik ve ahlaki boyutlarda ciddi bir sorgulamaya tabi tutuyor bizi.
Böylelikle, bir yandan insan hayatının değerine dikkat çekerken diğer yandan bireylerin hayatta kalma güdüsünün, ahlaki değerlerinin önüne geçebileceğini vurguluyor. Bu vahşi ve gerilim dolu hikaye, izleyenlere hayatı, ahlaki değerleri ve insan ilişkilerini yeniden değerlendirmeleri için bir fırsat sunuyor. Bu provokatif hikaye, sadece genç bir adamın dehşet verici bir planını anlatmıyor; aynı zamanda insan doğasının en karanlık yanlarını ve hayatta kalma isteği karşısında etik değerlerin nasıl bir kenara itilebileceğini de gözler önüne seriyor.
