Bir sinemada geçen bu kıyıda köşede kalmış hikaye, bir melez, eski Union silahşorunun veba ile sarsılmış kasabasını ırkçı kardeşlerinden ve Konfederasyon despotuna karşı koruma çabalarını anlatıyor. Ana karakterimiz, geçmişi silah ve savaş dolu bir anti-kahraman. Union'dan ayrılan ve hayatını yeniden kurmaya çalışan, ancak sürekli olarak geçmişi tarafından zorla geri çekilen birisi.
Hikayesi, modern bir westernin düştüğü çöllerin tozlu ve acımasız atmosferinde geçiyor. Aile içinde bölünmeye, ırkçılığa ve iktidar uğruna yapılan acımasızlıklara dair güçlü bir sosyal mesaj taşıyor. ırkçı kardeşlerin ve Konfederasyon'un zalim despotunun kasabasını istila etme tehdidi altında yaşayan kasabalıların çaresizliği, seyirciye güçlü bir şekilde hissettiriliyor.
Ana karakterin içinde bulunduğu ikilemler, çaresizlikleri ve direnişi, hikayenin ilerleyişine derin bir boyut katıyor. Bir yandan kasabasını ve insanlarını koruma çabası, diğer yandan onları yok etmeye çalışan kardeşlerine karşı duyduğu nefret ve öfke arasında sıkışıp kalan bir karakterin dramını izlemek, seyirciyi derinden etkiliyor.
Her şeye rağmen, filmde karanlık bir ton hakim. Veba salgınına dair betimlemeler, kasabanın umutsuzluğunu ve insanların çaresizliğini gözler önüne seriyor. Bunun yanında ırkçılık, aile içi çatışmalar ve iktidar hırsının yarattığı tahribat, hikayenin öne çıkan diğer unsurları. Bu unsurların tümü, kahramanımızın gittikçe daha karmaşık hale gelen mücadelesini ve duygusal yolculuğunu zenginleştiriyor.
Sonuç olarak, yarı ırktan bir eski Union silahşorunun, veba ile sarsılmış memleketini ırkçı kardeşlerinden ve bir Konfederasyon despotundan korumaya çalışmasını izlerken, modern dünyanın acımasızlıkları ve zorlukları karşısında insanlığın ne kadar dirençli olabileceğine dair etkileyici bir ders alıyoruz.
