Çok içine kapanık bir şekilde karakterize edilmiş Don Johnston’nın son flörtü tarafından terk edilmesiyle hikaye başlar. Derin bir ayrılık acısı ve yalnızlık içindeyken Don, eski bir sevgilisinden anonim bir mektup alır. Bu beklenmedik mektup ona, kendisini aramakta olan bir oğlunun olduğu haberini verir. Ancak mektubu kimin gönderdiği belirsizdir ve bu durum, Don'un hayatını daha da karmaşık bir hale getirir.
Hikaye devam ederken, Don'un serbest dedektif olan komşusu, bu karmaşık durumu çözme konusunda ona yardımcı olur. Böylece Don, geçmişiyle hesaplaşmak ve belki de bir oğlu olduğu gerçeğiyle yüzleşmek için eski aşklarının peşine düşer. Bu süreçte Don'un karakterindeki değişimleri ve yaşadığı duygusal dalgınlıkları gözlemlemek son derece etkileyicidir.
Film, Don'un kendi kimliğini ve hayattaki yerini sorgulamasına, geçmişindeki kadınlarla tekrar bağlantı kurmasına ve belki de hiç bilmediği bir oğluna karşı duyduğu sorumlulukla yüzleşmesine odaklanır. Kısacası bu, kendi demonlarıyla hesaplaşan bir adamın, kendi kişisel yolculuğunu ve içsel dönüşümünü izlediğimiz etkileyici bir başyapıt.
