Bu film, Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatlarının keskin bir dönüş yaşadığı, idealleri ve aşkı arasında kalan Amerikalı bir hemşire ile Türk bir subayın büyülü ve karmaşık aşk hikayesini konu almaktadır. Filmin senaryosu detaylı bir şekilde işlenmiş ve karakterlerin iç dünyalarını, savaşın soğuk yüzüne rağmen sıcak bir aşkla nasıl şekillendirdiklerini başarıyla yansıtmıştır.
Amerikalı hemşire idealist bir kişilikle resmediliyor. Kendi toplum normlarını aşarak, acı ve kan dolu savaş ortamında, bir Türk subayına kalbini açıyor. Diğer yandan Türk subayı, kendi kültürel değerleri ve savaşın getirdiği zorluklarla boğuşurken, aşkın ve insanlık hallerinin evrensel boyutları ile yüzleşiyor.
Bu filmde, aşkın ve insanlığın, savaşın yıkımı ve trajik etkileri karşısında nasıl bir direnç ve umut kaynağı oluşturduğunu görebiliriz. Aşkın ve merhametin, savaşın dehşeti karşısında nasıl bir ışık olduğunu anlatan bu yapım, notlar arasında kaybolan bir aşk mektubu misali, seyirciye duygusal bir yolculuk vadediyor. Filmin pek çok sahnesi, dönemin savaş koşullarını ve bu koşulların insanlar üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Tüm bunların yanı sıra, bu film, birinci dünya savaşı gibi tarihin önemli bir dönemini, kişisel bir aşk hikayesi üzerinden ele alarak, o dönemin karmaşık atmosferini seyirciye başarılı bir şekilde aktarıyor. Hemşire ve subayın aşk hikayesi, savaşın tüm kargaşasının içinde bir umut ışığı gibi parlıyor ve seyircinin kalbine dokunmayı başarıyor. Ayrıca, filmin müziği ve tarihi kostümleri de, o dönemin atmosferini seyirciye hissettirmeye yardımcı oluyor. Her şey bir araya geldiğinde, bu film savaş, aşk, umut ve insan doğasının karmaşık özelliklerini bir araya getirerek, seyirciye unutulmaz bir deneyim sunuyor.
